30 Mayıs 2016 Pazartesi
Derman Altunbaş'ın Kaleminden Nebahat Cankılıç
UÇUŞAN YELELER İÇİNDE BİR KADIN
Türkiye Jokey Kulubü, hemen hemen herkesin bildiği, ülkenin çeşitli yerlerinden gelen insanlara atçılığın farklı alanlarında iş istihdamı sağlayan bir sektördür. Erkek egemenliğinin hakim olduğu bu sektörde kadınların sayısı oldukça az ben de bu durumu ele almak için İstanbul’dan yollara düştüm ve sevgili Nebahat Cankılıç’ı ziyaret ettim.
Aralık 2015’in son demleri havalar iyice soğumuş, bir gece önceden Kocaeli’ne vardım. Geceyi sevgili Hulusi Taşkıran’a ait Akmeşe’ye bağlı bir at çiftliğinde geçirdim.
Vakit sabahın 04:00 ’ü erkenden uyanmış bir an önce hazırlanmaya koyulmuşum malum atçılar için gün ağarmadan işler başlar. Bir yandan giyinip bir yandan da makyajımı yaparken her gün aynı işi ben yapıyor olsaydım yürütebilir miydim? Diye düşünmeden edemedim. Haftanın yedi günü aynı tempo…
Her işin kendine göre zorluğu var dediğinizi duyar gibiyim, elbette ki en azından benim için çok zor olurdu. Yola 05:00 da babamla birlikte çıktım hava aydınlanmamış ve oldukça soğuk, sisten neredeyse göz gözü görmüyor, baykuş sesleri dışında sessizlik hakim.
Konakladığım yer ile Kocaeli Kartepe Hipodromu arasında yaklaşık 20 km var önce Karaabdülbaki’yi geçiyoruz az ilerde şehir hayatında alışık olmadığımız bir tabela dikkatimi çekiyor “geyik çıkabilir” ! Daha sonra Kirazoğlu Köyü, Uzunçiftlik ve Köseköy’ü geçmek suretiyle Kartepe Hipodromuna vardık, içeri güvenliğe bildirerek girdik.
Saatler 05.30 u gösteriyor etraf hala karanlık padokta tatlı bir telaş yaklaşık 20 kadar at var, kat kat giyinmiş seyisler atlarını her sabah yaptıkları gibi kenter öncesi gezintiye çıkarmış, bu gezinti yaklaşık 40 dakika sürüyor, gezinti tamamlandıktan sonra jokeyler gelip seyislerden teslim aldıkları atlara binip antrenör direktiflerine göre idman yaptırıyorlar.
Ben de o arada sevgili Nebahat Cankılıç’ın gelmesini bekliyorum, araba da otururken küçük bir kaza atlattık aracını park etmeye çalışan bir genç henüz ayılmamış olacak ki duran aracımıza çarptı.
Saat 07.00 ‘a geliyordu Nebahat Hanımın sahaya geldiğini öğrendim bulunduğu ahıra doğru yürüyorum her ahır numarası harf ve sayılarla belirlenmiş kendisinin çalıştırdığı atlar G-11-12-13… isimli ahırlarda bulunuyordu.
Kendisini uzaktan gördüm 1.55 boylarında sarı saçları beline kadar uzanıyor, yanına gidip selamlaştığımda yeşil pırıl pırıl parlayan gözleriyle nazik bir şekilde gülümsedi ve ilk söylediği cümle şu oldu ‘’demek gazeteci olacaksın?’’ ben de ‘’evet, gazeteci olacağım inşallah’’ dedim.
Buraya gelmeden önce aralarında 1,5 yaş olan iki erkek çocuğunu okuluna bıraktığını öğrendim.
Bu arada ilgilendiği ata seyisi eyeri vuruyor ben de zaman kaybetmeden fotoğraf makinamın ayarlarıyla uğraşıyordum.
Heyecandan mı ? soğuktan mı ? farkında olmadığım titreyen ellerim için babam ‘’kızım sen üşüyor musun?’’ dedi.
İçeriden seyis; ‘’ heyecandandır’’ diyerek gülümsedi, hazırladığı atını dışarı çıkardı ve Nebahat Hanımın ayağına destek olarak ata binmesine yardımcı oldu.
Aahırlar çevresinde yaklaşık 20 dakika kadar at üzerinde gezinti yaparken ben de güzel kareler yakalamaya çalışıyor peşlerinden gidiyordum atla iletişimi o kadar güzel ki gezinti yaparken sürekli konuşuyor, oğlum diye sesleniyordu.
Gezinti bittikten sonra idman pistine doğru atıyla yol aldı çok geçmeden kendisinin yanına gittim atının burnunu severken atın sıcak nefesini elimde hissediyordum.
Nebahat Hanım idman pistine girmeden önce atında bir problem gördü yüzünde gergin bir ifadeyle atının ayak çektiğini söyledi bu durumda atına idman yaptıramazdı piste atıyla girdi uzaklaştıkça sisler içinde görünmüyordu kenteri tamamlamadan geri döndü o gün için.
Aslında problemi önceden hissetmişti atın nallarındaki çiviler çıkmış sol dizini kırarak atıyordu problem sağ ayaktaydı. Ahırlar bölgesinde yaklaşık 20 dakika kadar tekrar gezinti yapıyor bir yandan da atına hayıflanıyordu.
Öğrendiğim kadarıyla 2 senedir bu atla ilgileniyormuş tam yarışa hazır koşabilir dediği sırada bir problem çıkıyormuş.
Sitem ediyordu ‘’çok hainsin oğlum’’ diye, gezinti bittikten sonra atın ayaklarını seyis arkadaşıyla birlikte yıkıyor bir yandan da uyarılarda bulunuyordu ‘’sağ ayağını yıkama mikrop kapar’’ at ile arasındaki sevgi insanı gülümsetiyordu.
Nebahat Hanım atını tutarken at sürekli şımarıyor kollarını ısırıp çekiştiriyordu
- yeter oğlum her tarafımı yoldun.
Yıkama bittikten sonra seyis atı ahırına götürüp tımarıyla ilgilendi 4 saat sonra ise yemini verecekti. Şimdilik Nebahat Hanımın işi bitmişti kendisiyle sohbet etmemiz için bizi bir odada ağırladı.
Kendisini daha yakından tanımak için sorular sordum.
1970 yılında Bulgaristan’ın Silistra eyaletinde doğmuş, büyüdüğü ortam köy ortamı olduğu için ağırlık olarak hayvancılık yapılıyormuş, kendisine at sevgisini ise babasının aşılandığını söyleyebilirim o zamanlar kendi atları varmış.
İlk at binmeye 11 yaşında başlamış o zamanlar eyer olmadığını rahvan atlardan düşmemesi için kendisini ata bağladıklarını gülerek anlattı.
Kazandığı ilk rahvan yarış Roza isimli atla olmuş aynı zamanda oradaki mahalli yarışlarda da birincilikleri olmuş.
1989 yılında Bulgaristan’daki zorunlu göç sebebiyle Türkiye’ye gelmiş ilk İstanbul’da çalışmaya başlamış kendisi orada tek çalışan bayan olduğu için sorunların olduğunu kız başına ne işi var? Gibi tepkilerle karşılaştığını yadırgandığını fakat içindeki at sevgisinin her zaman üstün geldiğini mücadele ettiğini işe bu sevgi sayesinde tutunduğunu öğrendik.
Çoğu zaman hipodromda işini icra etmeye çalışan kadınlara at verilmeme durumu oluyor kendisi bu konuda diğer hemcinslerine göre şanslı, zaten aileden de at sahipleri tanıdıkları olduğu için at arama gibi sorunlarla karşılaşmamış.
2003 yılında kendisi gibi jokey olan Ertül Cankılıç ile evlenmiş bu evlilikten Ertuğrul ve Eren adında 2 erkek çocuğu olmuş.
Eşi çoğu zaman Nebahat Hanımın at sevgisi için: ‘’Çocuklar hasta olsa doktora koşmazsın’’ gibi cümlelerle kendisine takılırmış.
Yaşamı boyunca farklı illerde çalışmak için bulunmuş İstanbul, Ankara, İzmir, Adana… ve bu durumu için yine aynı güler yüzle, “ taşınmaktan bıktım bir yerleşemedik” şeklinde yorumladı.
Gördüğümüz üzere onlarınkisi at peşinde giden ömür ve kendisi bu durumdan oldukça memnun. Çocuklar doğduktan sonra onlar büyüyene kadar yaklaşık 5 sene kadar hipodroma gelememiş geri döndüğünde ise idman olarak zorlanmış Türkiye’de düzenlenen koşularda da birincilikleri var ilk birinciliği 1991 yılında DENİZHAN isimli safkanla olmuş daha sonra sırasıyla TUĞBA II, SEHER 23, ARMAN CAUD, LİME LİĞHT, KINALIEFE, ENESBEY, İKİ KARDEŞ, JOHN CAREW..
En son 2011 yılında tekrar ENESBEY ile idmansız bir şekilde yarış kazanmış.
Hipodroma çalışmak için gelen kadınlara yorumu ise şu şekilde oluyor; Türkiye’de insanlar atlarla tanışıp çalışmaya ileri yaşlarda başlıyor halbuki bu meslekte küçük yaşlarda yer edinmek daha avantajlı, kendisi çok küçük yaşlarda başlamış, her zaman elinde at varmış, gelen kadınlar onu yapma şansı bulamıyor zaten ileri yaşlarda gelmiş oluyorlar, daha yeni başlamış atı tutamıyor, doğru düzgün çalıştıramıyor şans da verilmediği için meslekte kalıcı olma durumları da haliyle olmuyor.
Türkiye’de şartlar daha zor Avrupa’daki gibi yarışçılık yapılmıyor orada atlarla çoğunlukla kadınlar ilgileniyor atlar doğduğu andan itibaren itinayla eğitiliyor. Evet, sert karakterli atlar olsa da atlar daha sakin huzurlu ortamda yetişiyor bu da oradaki kadınların işi yapması için kolaylık sağlıyor.
Kendisine bir kadın olarak meslekte kadınların yanınızda çalışmasına izin verir misiniz? Diye sorduğumda, “başarılı olabilecek insanlara elbette ki şans verebileceğini” söylerken; Ah! keşke olsa da bütün seyislerim kadın olsa diye de ekledi.
Türkiye’de bulunan hipodromlarda kadın çalışanların arttırılması için neler yapılabileceği konusunda kendisiyle hem fikir olduğumuzu gördüm. Kadınlar bu işi gerçekten yapmak istiyorlar ise onlara öncelikle şans verilmeli, iyi bir eğitim sonrası başlangıç için daha sakin karakterli atlar ile çalışma fırsatı verilmeli, kalabilecekleri yer ayarlanmalı, bunların dışında mesleği sürdürüp sürdürememek kendi yeteneklerine kalıyor.
Yaklaşık 7 saatlik zaman diliminde sevgili Nebahat Cankılıç’tan güzel şeyler öğrendim benim için bu röportajı yapmak çalıştığı ortamı yakından görmek keyifliydi. Kendisinin at yetiştiriciliği yapma hayalinin olduğunu ve bu hayalini gerçekleştirmek için Kocaeli’ne yerleştiğini öğrendim hemen hemen atçılığın her alanında bulunan (jokeylik, at sahipliği, antrenörlük) hanımefendinin bu hayalinin de gerçekleşmesini diliyorum…
Derman ALTUNBAŞ
Derman Altunbaş'ın Kaleminden Bir Antrenör Günlüğü
BİR ANTRENÖR GÜNLÜĞÜ
Yarış sahalarının deneyimli antrenörü, birçok büyük eküri ve at sahibi ile birlikte çalışan, önemli yarışlar kazanan Hasan Altunbaş bu gün ki yazımın konuğu olacak.
Hasan Altunbaş Kimdir ?
1965 yılında Diyarbakır’ın Çermik ilçesine bağlı Sinek Köyü’nde Zaza kökenli 8 çocuklu ailenin 5.’si olarak dünyaya geldi. İlkokulu burada bitirdi. Küçük yaşlarda çalışma hayatına atıldığı için eğitim-öğretim hayatını devam ettiremedi.
Yaklaşık 12 yaşından itibaren çalışmaya başladı. O yılları şöyle anlatıyor: ‘’Küçüktüm, ailem çiftçilikle uğraşıyordu, aileme benim de katkılarımın olması gerektiğini düşündüm. Mersin Kargılı Köyü’nde inek otlattım. Yine aynı köyde pamuk çekmeye, kara kazma yapmaya gittim, Diyarbakır Ergani ilçesinde sebzecilik yaptım’’.
Günümüz zamanlarındaki çocukların okul ve oyun çağlarını kendisi çalışarak hayat mücadelesi ile geçirmiş anlayacağımız.
14-15 yaşlarında İstanbul’a yine çalışmak için gelmiş ve atçılık macerası burada başlamış.
Aile hayatı
28 Şubat 1991 yılında Songül Gündüzeli ile evlendi. Bir kız bir de erkek 2 çocuk babası. Ailesinin yerinin çok farklı olduğunu, eşi ve çocuklarıyla çok mutlu olduğunu en büyük eksiğini ise meslek nedeniyle zaman zaman onları görememek olarak dillendiriyor.
O zamanlar seyislik çok zordu:
At azdı, insan çoktu herkes at bulamıyordu. Aylarca boş gezen adamlar vardı. O yıllar kendisine Ahmet Aydoğdi’nin büyük desteği olmuş yanında yedekçi olarak başlamış. Allah razı olsun demeyi de eksik etmiyor.
Durumumuz iyi değildi ama geçim sıkıntısı da çekmedim
İlk olarak KİMBİLİR isimli İngiliz safkana yedek yapmış yaklaşık 3-4 ay sonra mesleği öğrenip seyisliğe başlamış. Seyis olarak ilk baktığı İngiliz safkan PİYONE’dir. O günleri gülümseyerek anıyor bu safkan seyislik yıllarında ilk yüzünü güldüren at olmuş anlayacağımız.
lk yarışını da 50 metre önde Süleyman Karagöz ile kazanmış.
Daha sonra Askerliğini acemi birlik Manisa Batı Kışla, usta birliğini ise İstanbul Hadımköy Sancaktepe’de yapmış.
1990 yılında Kocaeli Uzun Tarla, İbrik Dere Köyü’nde Davit Franko’ya ait at çiftliğinde 7 yıl, 1 yıl da ahırında çalışmış. Çiftlik döneminde çok güzel yıllar geçirmiş ve kendisini orada geliştirme şansı olmuş.
1981-1997 yılları arasında seyislik yapan Hasan Altunbaş, daha sonra TJK’nın düzenlediği kursa katılıp sınava giriyor ve 1997 yılında resmen antrenör olup hala mesleğini severek icra ediyor.
İlerleyen yıllarda At sahibi Ekrem Dizdar’ın yanında BIDIK isimli İngiliz safkana baktı. Bu safkanın hem seyisliğini hem de antrenörlüğünü yaptı ve antrenörlük hayatında ilk yarışını kazandı.
Uzun zaman Ekrem Dizdar ile çalıştı ve yanında yardımcı antrenörlük yaptı kendisini hocası olarak nitelendiriyor.
Birlikte 300 üzeri yarış kazandılar. Birçok kupa kazanma mutluluğunu birlikte yaşadılar. Hasan Altunbaş’ın başarılarını gören Ekrem Dizdar artık kendisinin tek başına atlara bakabileceğini önermiş ve 2002 yılında karşılıklı anlaşarak ayrılmışlar.
Ve ayrılık sonrası Bursa Osman Gazi Hipodromu.
Burada At sahipleri Hulusi Taşkıran, Ayhan Çalıkoğlu, Şevket Erkan Şar, Şafak Dil’in atlarını çalıştırdı. 400 üzeri yarış kazandı bunlardan 16’sı kupalı.
2010 yazın Ankara 75. Yıl Hipodromu, Kış sezonunda Adana Yeşiloba Hipodromunu tercih ederek burada başarılı 2 sezon geçirdi.
Adana Yeşiloba Hipodromunda olduğu sırada Ayhan Giray ile tanıştı. Birlikte başarılı yarışlara imza attılar.
Ayhan Giray’a ait AYDEMİRHAN isimli safkanla: Adana Barosu, Esat Özbilen, Çukurova Üniversitesi, Adana’nın Kurtuluş, Gali Ekenler.. Ankara’da Uzun Yayla, Mareşal Fevzi Çakmak, Yıldırım Beyazıt kupalarını, Ege Derbisi, İzmir Büyükşehir kupası, Bursa’da Yeşil Bursa kupasını kazandı.
2010 yılından itibaren adından sıkça söz edildiğini ve daha fazla tanındığını ifade ederken ekliyor;
Üzerimde emeği olan tüm büyüklerime ve desteğini esirgemeyen tüm dostlarıma teşekkürlerimi sunarım.
Bugüne kadar kimseden küserek ayrılmadığını, kimsenin kendisini işinden kovmadığını, herkesle iyi geçindiğini ve emeklerinin karşılığını bir bir aldığını söylüyor.
En sevdiği atlar:
ABAKAY isimli Arap safkan gülerek de ilave ediyor ‘’Bursa’dan Ankara’ya az parayla gittim durum yoktu oradan 3 yarış peş peşe kazanınca yeniden doğmuş gibi oldum’’. Bunun yanı sıra BIDIK, AYDEMİRHAN, TANATAR, KEMALHAN, MY BAŞKAN.
‘’En problemli at MY BAŞKAN’dı ama en çok başarıyı da onunla gösterdim.’’ Gagası vardı ve karakuşlarında problem vardı zaten LUXOR yavrusu olduğu için genelde bu tarz problemler oluyor. İlk G-1 yarışımı Erkek Tay Deneme MY BAŞKAN ile hem de kolay bir şekilde kazandım. Bu koşu bana Gazi Koşusu için umut vermişti.
MY BAŞKAN’nın gazi koşusu için şunları söyledi: Maalesef atımız gazi günü padokta yıkıldı, beklediğimiz performansı yakalayamadık.
KEMALHAN: Problemine üzüldüğü atlardan bir tanesi. Kendisiyle G-2 İsmet İnönü Koşusu’nu kazandı.
Dizindeki kırık parçadan 2 kere ameliyat oldu. Ankara’da Polis Koşusunu kazandı.
TANATAR’ı tayken beğenip Mehmet Görgün’e aldırmış. Sahibi Hüseyin Kökli’ye sattı. Önde tempo kurup giden at. Kendisiyle 15 birincilik elde ettik. İstanbul ŞileFeneri Koşusu (2 kere) KV-8, 23 Nisan Koşusu G-3, İzmir Vali Koşusu G3 vb…
HANEDAN isimli İngiliz safkanla 1986 yılında eküri olduklarını ve o yıl Gazi koşusu’nda 4. Olduğunu söyledi.
JUNİOR PİANİST: Gazi koşusunu o yıl o kazanmış gözüyle bakıyorduk 1.lik bekliyordum. Jokey sorunu yaşadık binen jokeyler kazandığı halde indiler.
Atçılık hayaliniz nedir?
Sahibi olduğum, kendi hazırladığım bir at ile Gazi Koşusu kazanmak.
Atçılık için neler söylersiniz?
Çok sabır ve zaman isteyen bir meslek. Aceleye hiç gelmez bugün düşündüğün yarın olmayabiliyor.
Atlarımı başarılarına göre kaydediyorum. Güvendiğim çoğu yarışı kazandım. Önümüzdeki sezon için henüz belli değil ama Ankara’ya gidebiliriz. Atları bir antrenör olarak ailemden çok görüyorum ve onlara emek harcıyorum problemler de arada oluyor tabi.
Bir antrenör nasıl çalışır neler yapar?
Sabah erken kalkıyorum. 04.30’da. İdmana çıkacak atlarımı kontrol ediyorum. Seyislere atların sorunlarını soruyorum kontrol ediyorum. Hangi at ne kadar yem yemiş onu öğreniyorum. 35-40 dakikalık bir gezintisi oluyor atların. İdman jokeyi ayarlayıp direktiflerini veriyorum. Her at her idman jokeyine uymayabiliyor kantarma tutuşu falan kimi zaman sorun oluyor onun için doğru idman jokeyini seçebilmek lazım. İdman sonra yine yaklaşık 40 dakikalık gezintisi oluyor atların. Daha sonra ahırda seyisin işi bittikten sonra atın herhangi bir problemi var mı? Kontrol ediyorum. Saat 10.00 gibi iş bitiyor. Seyis dinlenmeye ayrılıyor.
Saat 14.00 gibi tekrar sahaya geliyorum bu sefer 40 dakikalık atın akşam gezintisi kış sezonu olduğu için işler 17.00’a kadar bitmiş oluyor.
Her at kaldırabileceği idmanı yapmalı. Onu antrenör anlayabilmeli, ona göre karar vermeli. Bazı atlar uzun, bazıları orta, bazıları ise kısa mesafede çalışmayı sever.
Mesala uzun çalışmayı seven bir at için 3000 metreye yakın çalışma yaptırılabilir.
Birlikte çalıştığı antrenörler:
Kudret Gök
Bilal Şimşek
Hacı Altunbaş
Sevdiği sanatçı:
Musa Eroğlu
Hobiler:
Saz çalıp türkü söylemek.
NOT: Bir evlat olarak babamı röportaj konusu yapmak ne kadar etik tartışılır ama hem mesleğimde ilerlemek hem de ilgilendiğim bir konuda yarış severleri bilgilendirmekten mutluluk duyarım.
Bu yaşıma kadar benden desteğini esirgemeyen her daim yanımda olduğunu hissettiren babam saygıdan, bağımlılıktan, sevgiden çok daha fazlasını hak ediyor. Onun evladı olmaktan gurur duyuyorum.
Saygılarımla.
13 Mayıs 2016 Cuma
Derman Altunbaş'ın Kaleminden "DOLU DİZGİN GÜNLER"
Metroyla İTÜ durağında indiğinizde yaklaşık 200 metre sonra her adımda
şehrin kalabalığını, stresini arkanızda bırakacak ve bambaşka bir diyar
ruhunuza ilaç gibi gelecek.
DÜNYANIN BİNİCİLİKTE ÖRNEK ŞEHİR KULÜBÜ
İstanbul Atlı Spor Kulübü, 1956 yılında kurucusu merhum Nuri Oğlakçı’dan günümüze kadar gelmiş şimdiki halini de Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ile bu spora gönül veren yatırımcıların desteğiyle almıştır.
2003 yılı başında resmi açılışı yapılarak işletmeye giren kulüp tesisleri, katılan birçok yeni atçı üyesi ve Pony Kulübü’nde yetişmekte olan yüzlerce minik binicisi ile kulüp tarihinde yeni bir sayfa açmıştır.
Kapıdan içeri girdiğinizde o sıcak doğa ortamı içinizdeki keşif ruhunu uyandırıyor. Etrafa meraklı gözlerle bakarken buluyorsunuz kendinizi. Hemen girişte solda adını walker olarak öğrendiğim daha önce hiçbir yerde rastlamadığım atların idmanı için gerekli olan bir yürüyüş bandı. İçine tek bir atın sığabileceği şekilde bölümler ve ilerleyen atlar…
Toplamda 3 açık manej 2 de kapalı manej alanı bulunmakta burada biniciler hava ve pist koşullarına göre manej tercihini yapıyor.
İlk olarak kapalı manej alanına girdiğimde neredeyse 65 yaşlarında bir adam dikkatimi çekiyor, atıyla tamamı ile bütünleşmiş, konsantre olmuş manej etrafında atıyla adeta süzülüyor belli ki at üzerinde uzun yıllar geçirmiş…
Daha sonra hemen aşağıda açık manej alanına girdiğimde kadınlar ve erkekler olmak üzere aynı manej içerisinde atlarının üzerinde, antrenörlerinin direktiflerine göre atlarına biniyorlar ve iki canlının ruhlarındaki özgürlüğe şahit oluyorsunuz kimi zaman dört nala kimi zaman da aheste aheste ama müthiş bir uyumla tıpkı dans eder gibi…
Ve sırasını bekleyen öğrencilerden Emir Cemiloğlu ile at üzerine sohbete koyuluyoruz.
Söze, iki canlının ortak yaptığı sayılı sporlardan biri olarak başlıyor ve aynı zamanda kadın ve erkeğin aynı kulvarlarda yarıştığı tek spor olarak bildiğini, gülümseyerek siz de ata binerseniz beraber yarışırız diye ekliyor. Kendisi buranın sporcusu, haftanın 6 gününü burada geçirdiğini Hilton 45 adında atı olduğunu, 14 senedir ata bindiğini, yapılan yarışlarda birincilikleri olduğunu söylüyor.
Burada her gün genelde atlar çalıştırılıyor, belli bir süre vermek doğru değil çünkü bir canlı sonuçta o gün iyi hissetmeyebiliyor durumuna göre 15 dakika gibi kısa bir gezinti yaptırılıyor.
Atların problemleri için ayrıca ilgilenen veterinerler var yurt dışından da bazen ilgililer gelebiliyor.
Tek bir atlama branşı yok birkaç branş var satın alınacak atlar ona göre seçiliyor dresaj, engel atlama…
Bu sporda binici ne kadar atletse at daha da fazla kaslı onu çalıştırmak da bir o kadar zor ve önemli, atın vaziyetlerine göre de isimlendirmeler oluyor.
Bu güzel sohbet için Beyefendiye teşekkür ederek yanından ayrıldım.
Daha sonra ahırlar bölgesini gezmeye başladım ahırlarında dinlenen atları sevebilir, gönüllerini fethetmek için cebinizde getirdiğiniz kesme şekerleri verebilirsiniz.
"KENDİMİ BİLDİM BİLELİ ATIN SIRTINDAYIM"
Saygıdeğer antrenör Selçuk Aydın ile tanışma şansı buldum. Sizleri sıcak ve güler yüzle karşılayacağından emin olabilirsiniz.
Kendisi aileden atçı olan Selçuk bey burada kulübe üye olmadan gelen binicilere temel at binme dersleri veriyor, 16 senedir burada ve kendisi için ‘’kendimi bildim bileli atın sırtındayım, bir atın üstünde doğmamışımdır’’ şeklinde nitelendiriyor.
Temel eğitim için de baz aldığı adet 30 biniş ilk hedefte her hangi bir davet geldiğinde ve ya her hangi bir yerde at gördüğünüz zaman ata binebilecek kadar ve ya davete icabet edebilecek kadar bir binişi yapacak kadar seviye sayısıdır daha ileri bir seviyede değerlendirirsek asla ve asla sonu yok iki canlının uyumuyla alakalı altındaki atı değiştirdiği süresiyle o günün ruh haliyle yarının ruh hali canlı olduğu için uymayabiliyor dolayısıyla asla biniciliğin bir noktası yoktur ama yaşam tarzı olarak ömür boyu yapabileceğin tek spordur Allah sağlık versin babam 83 yaşında hala at binebiliyor.
Laf arasında daha maneje ilk girdiğim anda beyefendinin 60 yıldır ata bindiğini ve 73 yaşında olduğunu öğrendim..
Bir yandan da öğrencisi Ayşe ile tanıştım kendisi henüz 11 yaşında atlara bir arkadaşı sayesinde merak salmış ve başladıktan sonra devam ettirmiş yaklaşık 1 senedir at biniyor atlara bindiği zaman kendini mutlu hissettiğini söyleyen küçük binici bu işi düşe kalka öğrenebileceğinizi zamanla korkunuzu yeneceğinizi söyledi.
Ve Ayşe atı Onur ile kapalı maneja girdi seyisin sağ ayağına desteğiyle atın sırtına bindi antrenörünün direktiflerine göre ilerlemeye başladı o gün için atı huysuzluk yapan binici ‘’Yapamıyorum, önümdeki atı takip etmek istiyor’’ şeklinde atına serzenişte bulundu.
Ve kamçısını düşürdü.
Antrenörü ‘’Kamçı düşürmek kılıç düşürmekle eşdeğerdir, mecbursun kızım, atın senden korkması lazım senin ondan değil.’’
Selçuk bey minik binicisine göstermek için atın sırtına çıkıyor ve ‘’Ben de senin gibi biniyorum kızım, sen benim en favori binicilerimdensin’’ daha sonra Ayşe’nin ayağına tekrar destek olarak kendisine güvenmesini sağlıyor. Bu kez Ayşe daha kararlı bir şekilde atını yönetiyor ve antrenörü ‘’Aferin kızım, benden sonra bindiğin için değil, kararını verdiğin için biniyorsun olayın içinde o kadar güzel hareket ediyorsun ki düşünüyorsun kamçıyı çok güzel pozisyonda kullandın tam dört nala kalktığında.’’
Bu arada tanıdığınız oyuncularla burada karşılaşabilirsiniz son zamanlarda Osmanlı dizileri arttığı için oyuncular eğitim alma ihtiyacı hissediyor.
Burada eğitimli öğrencilerle de ayrıca profesyonel hocalar ilgileniyor bunlardan biri de Ata Zorlu, yaklaşık 15 Türkiye şampiyonluğu, 6 Atatürk kupası, Cumhurbaşkanlığı kupası sahibi.
Genelde müsabaka seviyesindeki öğrencilere ders veriyor. Onlara engel atlama ve müsabakadaki koşabilecek teknikleri öğretiyorlar ondan sonra isterler ise hocalık yapabilir.
At binmenin insanlara çok büyük bir özgüven sağladığını söyledi. Büyük atlara binmenin 10 yaşından sonra yaşı olmadığını her yaşta öğrenebileceğinizi ifade etti.
GS SPOR KULÜBÜ BİNİCİLİK RESTORANI
Burada sizi restoran müdürü İbrahim Karadem içten bir şekilde karşılayacaktır. Burada çocuk doğum günleri, organizasyonlar, dinlenme gibi ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz herkese açık bir alan içeri girdiğinizde farklı bir ambiyansta buluyor tarih kokuları alıyorsunuz neredeyse 400 yıllık bir masa ve gerçek geyik boynuzları ve antikalar mevcut orta kısımda bir çam ağacı canlı olmadığını düşünüp sordum ve restoranın dışına çıktığımda ağaca zarar vermeden restoranı imar ettiklerini görmüş oldum.
Çocuklarınız ve ya yakınlarınız eğitimlerini alırken siz de burada dinlenip hoş vakit geçirebilirsiniz.
Atlı Spor kulübü altında çalışan Pony Clup sorumlusu Nevra Ölçer’den bilgiler aldım minik biniciler hakkında, burada genellikle 3-12 yaş aralığındaki çocuklara eğitim veriliyor. Ponny atlarıyla 3-6 yaş gurubu genellikle çocukların keyif alması amaçlı daha sonra 7 yaşlarında temel eğitim veriyorlar.
Belli bir proğram eşliğinde öğrencilere hedef koyuluyor ve çocukların keyif alıp bu işi ierletmeleri için uğraşıyorlar. Bazen çok keyif alarak atları çok özleyerek ve ya atları sevmek için giden öğrenciler oluyor bazıları da korkuyor alışma süreci uzuyor çocuktan çocuğa değişiyor bu.
O gün de Vanda isimli Ponny için giden 4 yaşlarında minik bir öğrenci vardı.
Çocukların psikolojilerini olumlu şekilde etkiliyor hem çocukların motor becerileri gelişiyor hem de karakterleri gelişiyor doğal şartlara karşı dirençli oluyor çocuklar.
Çocuklarınız ponnylere binerken siz de orada bu minik atları sevebilir ve ya arzunuza göre dinlenebilirsiniz.
Not: Benim için çok keyifli bir gün oldu. Oraya haber için gitmiş değil de kendime vakit ayırmak için gitmiş hissettim. Sanki oradaki insanları daha önceden tanıyormuşum sıcaklığını veren kurumdaki tüm kişilere teşekkürlerimi sunarım.
Derman ALTUNBAŞ
DÜNYANIN BİNİCİLİKTE ÖRNEK ŞEHİR KULÜBÜ
İstanbul Atlı Spor Kulübü, 1956 yılında kurucusu merhum Nuri Oğlakçı’dan günümüze kadar gelmiş şimdiki halini de Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ile bu spora gönül veren yatırımcıların desteğiyle almıştır.
2003 yılı başında resmi açılışı yapılarak işletmeye giren kulüp tesisleri, katılan birçok yeni atçı üyesi ve Pony Kulübü’nde yetişmekte olan yüzlerce minik binicisi ile kulüp tarihinde yeni bir sayfa açmıştır.
Kapıdan içeri girdiğinizde o sıcak doğa ortamı içinizdeki keşif ruhunu uyandırıyor. Etrafa meraklı gözlerle bakarken buluyorsunuz kendinizi. Hemen girişte solda adını walker olarak öğrendiğim daha önce hiçbir yerde rastlamadığım atların idmanı için gerekli olan bir yürüyüş bandı. İçine tek bir atın sığabileceği şekilde bölümler ve ilerleyen atlar…
Toplamda 3 açık manej 2 de kapalı manej alanı bulunmakta burada biniciler hava ve pist koşullarına göre manej tercihini yapıyor.
İlk olarak kapalı manej alanına girdiğimde neredeyse 65 yaşlarında bir adam dikkatimi çekiyor, atıyla tamamı ile bütünleşmiş, konsantre olmuş manej etrafında atıyla adeta süzülüyor belli ki at üzerinde uzun yıllar geçirmiş…
Daha sonra hemen aşağıda açık manej alanına girdiğimde kadınlar ve erkekler olmak üzere aynı manej içerisinde atlarının üzerinde, antrenörlerinin direktiflerine göre atlarına biniyorlar ve iki canlının ruhlarındaki özgürlüğe şahit oluyorsunuz kimi zaman dört nala kimi zaman da aheste aheste ama müthiş bir uyumla tıpkı dans eder gibi…
Ve sırasını bekleyen öğrencilerden Emir Cemiloğlu ile at üzerine sohbete koyuluyoruz.
Söze, iki canlının ortak yaptığı sayılı sporlardan biri olarak başlıyor ve aynı zamanda kadın ve erkeğin aynı kulvarlarda yarıştığı tek spor olarak bildiğini, gülümseyerek siz de ata binerseniz beraber yarışırız diye ekliyor. Kendisi buranın sporcusu, haftanın 6 gününü burada geçirdiğini Hilton 45 adında atı olduğunu, 14 senedir ata bindiğini, yapılan yarışlarda birincilikleri olduğunu söylüyor.
Burada her gün genelde atlar çalıştırılıyor, belli bir süre vermek doğru değil çünkü bir canlı sonuçta o gün iyi hissetmeyebiliyor durumuna göre 15 dakika gibi kısa bir gezinti yaptırılıyor.
Atların problemleri için ayrıca ilgilenen veterinerler var yurt dışından da bazen ilgililer gelebiliyor.
Tek bir atlama branşı yok birkaç branş var satın alınacak atlar ona göre seçiliyor dresaj, engel atlama…
Bu sporda binici ne kadar atletse at daha da fazla kaslı onu çalıştırmak da bir o kadar zor ve önemli, atın vaziyetlerine göre de isimlendirmeler oluyor.
Bu güzel sohbet için Beyefendiye teşekkür ederek yanından ayrıldım.
Daha sonra ahırlar bölgesini gezmeye başladım ahırlarında dinlenen atları sevebilir, gönüllerini fethetmek için cebinizde getirdiğiniz kesme şekerleri verebilirsiniz.
"KENDİMİ BİLDİM BİLELİ ATIN SIRTINDAYIM"
Saygıdeğer antrenör Selçuk Aydın ile tanışma şansı buldum. Sizleri sıcak ve güler yüzle karşılayacağından emin olabilirsiniz.
Kendisi aileden atçı olan Selçuk bey burada kulübe üye olmadan gelen binicilere temel at binme dersleri veriyor, 16 senedir burada ve kendisi için ‘’kendimi bildim bileli atın sırtındayım, bir atın üstünde doğmamışımdır’’ şeklinde nitelendiriyor.
Temel eğitim için de baz aldığı adet 30 biniş ilk hedefte her hangi bir davet geldiğinde ve ya her hangi bir yerde at gördüğünüz zaman ata binebilecek kadar ve ya davete icabet edebilecek kadar bir binişi yapacak kadar seviye sayısıdır daha ileri bir seviyede değerlendirirsek asla ve asla sonu yok iki canlının uyumuyla alakalı altındaki atı değiştirdiği süresiyle o günün ruh haliyle yarının ruh hali canlı olduğu için uymayabiliyor dolayısıyla asla biniciliğin bir noktası yoktur ama yaşam tarzı olarak ömür boyu yapabileceğin tek spordur Allah sağlık versin babam 83 yaşında hala at binebiliyor.
Laf arasında daha maneje ilk girdiğim anda beyefendinin 60 yıldır ata bindiğini ve 73 yaşında olduğunu öğrendim..
Bir yandan da öğrencisi Ayşe ile tanıştım kendisi henüz 11 yaşında atlara bir arkadaşı sayesinde merak salmış ve başladıktan sonra devam ettirmiş yaklaşık 1 senedir at biniyor atlara bindiği zaman kendini mutlu hissettiğini söyleyen küçük binici bu işi düşe kalka öğrenebileceğinizi zamanla korkunuzu yeneceğinizi söyledi.
Ve Ayşe atı Onur ile kapalı maneja girdi seyisin sağ ayağına desteğiyle atın sırtına bindi antrenörünün direktiflerine göre ilerlemeye başladı o gün için atı huysuzluk yapan binici ‘’Yapamıyorum, önümdeki atı takip etmek istiyor’’ şeklinde atına serzenişte bulundu.
Ve kamçısını düşürdü.
Antrenörü ‘’Kamçı düşürmek kılıç düşürmekle eşdeğerdir, mecbursun kızım, atın senden korkması lazım senin ondan değil.’’
Selçuk bey minik binicisine göstermek için atın sırtına çıkıyor ve ‘’Ben de senin gibi biniyorum kızım, sen benim en favori binicilerimdensin’’ daha sonra Ayşe’nin ayağına tekrar destek olarak kendisine güvenmesini sağlıyor. Bu kez Ayşe daha kararlı bir şekilde atını yönetiyor ve antrenörü ‘’Aferin kızım, benden sonra bindiğin için değil, kararını verdiğin için biniyorsun olayın içinde o kadar güzel hareket ediyorsun ki düşünüyorsun kamçıyı çok güzel pozisyonda kullandın tam dört nala kalktığında.’’
Bu arada tanıdığınız oyuncularla burada karşılaşabilirsiniz son zamanlarda Osmanlı dizileri arttığı için oyuncular eğitim alma ihtiyacı hissediyor.
Burada eğitimli öğrencilerle de ayrıca profesyonel hocalar ilgileniyor bunlardan biri de Ata Zorlu, yaklaşık 15 Türkiye şampiyonluğu, 6 Atatürk kupası, Cumhurbaşkanlığı kupası sahibi.
Genelde müsabaka seviyesindeki öğrencilere ders veriyor. Onlara engel atlama ve müsabakadaki koşabilecek teknikleri öğretiyorlar ondan sonra isterler ise hocalık yapabilir.
At binmenin insanlara çok büyük bir özgüven sağladığını söyledi. Büyük atlara binmenin 10 yaşından sonra yaşı olmadığını her yaşta öğrenebileceğinizi ifade etti.
GS SPOR KULÜBÜ BİNİCİLİK RESTORANI
Burada sizi restoran müdürü İbrahim Karadem içten bir şekilde karşılayacaktır. Burada çocuk doğum günleri, organizasyonlar, dinlenme gibi ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz herkese açık bir alan içeri girdiğinizde farklı bir ambiyansta buluyor tarih kokuları alıyorsunuz neredeyse 400 yıllık bir masa ve gerçek geyik boynuzları ve antikalar mevcut orta kısımda bir çam ağacı canlı olmadığını düşünüp sordum ve restoranın dışına çıktığımda ağaca zarar vermeden restoranı imar ettiklerini görmüş oldum.
Çocuklarınız ve ya yakınlarınız eğitimlerini alırken siz de burada dinlenip hoş vakit geçirebilirsiniz.
Atlı Spor kulübü altında çalışan Pony Clup sorumlusu Nevra Ölçer’den bilgiler aldım minik biniciler hakkında, burada genellikle 3-12 yaş aralığındaki çocuklara eğitim veriliyor. Ponny atlarıyla 3-6 yaş gurubu genellikle çocukların keyif alması amaçlı daha sonra 7 yaşlarında temel eğitim veriyorlar.
Belli bir proğram eşliğinde öğrencilere hedef koyuluyor ve çocukların keyif alıp bu işi ierletmeleri için uğraşıyorlar. Bazen çok keyif alarak atları çok özleyerek ve ya atları sevmek için giden öğrenciler oluyor bazıları da korkuyor alışma süreci uzuyor çocuktan çocuğa değişiyor bu.
O gün de Vanda isimli Ponny için giden 4 yaşlarında minik bir öğrenci vardı.
Çocukların psikolojilerini olumlu şekilde etkiliyor hem çocukların motor becerileri gelişiyor hem de karakterleri gelişiyor doğal şartlara karşı dirençli oluyor çocuklar.
Çocuklarınız ponnylere binerken siz de orada bu minik atları sevebilir ve ya arzunuza göre dinlenebilirsiniz.
Not: Benim için çok keyifli bir gün oldu. Oraya haber için gitmiş değil de kendime vakit ayırmak için gitmiş hissettim. Sanki oradaki insanları daha önceden tanıyormuşum sıcaklığını veren kurumdaki tüm kişilere teşekkürlerimi sunarım.
Derman ALTUNBAŞ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)